Test sayılarının azalması vaka sayılarını gölgeliyor

-
Aa
+
a
a
a

Selim Badur, dünyayı etkisi altına alan pandemi krizini dünyanın farklı bölgelerinde gerçekleşen farklı tipte viral hastalıkların, enfeksiyonların ve hayli bulaşıcı virüslerin özelliklerini tahlil ederek ve bu tahlilleri Covid-19'la ilişkilendirerek tartışmaya açıyor.

COVID-19: 3 Ekim 2022
 

COVID-19: 3 Ekim 2022

podcast servisi: iTunes / RSS

Ömer Madra: Günaydın Selim Badur, merhabalar!

Selim Badur: Günaydın! Herkese iyi haftalar. Son haftalarda Dünya Sağlık Örgütü’nün (DSÖ) dikkati çeken haberiyle başlayalım. Güney Amerika ülkelerinde chikungunya virüsünün yol açtığı bir viral enfeksiyon var. Moritanya’da kanamalı ateşten 4 kişinin öldüğü bildirildi, Gana’da marburg virüsü salgınıyla ilgili haberler var. Uganda’da ebola salgını var. Ebolanın salgın yapması zordur. 10 yıldır ilk kez görülüyor, 7 olguyla başladı, dün 31 olguya çıktı Gana’da ve Uganda’da. Nijerya’da lassa virüsünden 171 kişi ölmüş. Kolera salgını var aynı zamanda. Demokratik Kongo Cumhuriyeti, Mozambik, Maravi’de çocuk felci vakaları, Kıbrıs’ta saldırgan bir sivrisinek sorunu var. Hindistan’da nedeni bilinmeyen bir hastalık çıkıyor ortaya ve bu hastalığa yakalananların sayısı artıyor. Bazı hastanelerin bir servisi sadece bu adı bilinmeyen hastalığa ayrılmış durumda ve bulaşıcı bir hastalık olduğu biliniyor. İsviçre’de kene ısırığına bağlı ensefalit, Çin’de hepatit E, ABD’de ise kamamber ve brie peynirlerinin yenmesi sonucunda listeria salgını var. Enfeksiyon hastalıkları sorunu gittikçe dikkat çekiyor ve önem kazanıyor. Vietnam, Filipinler, Malezya, Hindistan gibi Asya ülkelerinin yanı sıra İsrail’de de kuduz olguları bildirildi. İsrail’de bir çakalda saptanmış, diğerleri insan olguları.

30 Eylül itibarıyla dünya üzerinde maymun çiçeği virüsü 68 bin olguyu geçti. Bu konuda çelişkili bazı haberler var. Gregory Poland ve arkadaşlarının bir yazısı çıktı Lancet Infection Disease dergisinde, uzun ve oldukça kapsamlı bir yazı. Maymun çiçeği virüsü enfeksiyonuna karşı bizim bildiğimiz klasik çiçek aşısının uygulanmasını anlatıyor. Onun yararlarından, ona ait çeşitli bulgulardan bahsediyor ama yan etki sorunu var. Bu nedenle “İkinci, üçüncü jenerasyon aşıya gerek vardır, aşı etkinliği yüzde 85’tir” deniyor. Şu anda Danimarka’da üretilen Jineos aşısı kullanımda. İnsanda çoğalmayan, replike olmayan, atenüe bir virüs kullanılmakta. Deri altına ve içine uygulanıyor.Department Medical Science’da, “Çiçek aşısını maymun çiçeği virüsüne karşı kullanıyorsunuz, bu aşı hastalığa etki etmiyor, korumuyor” diyen bir yazı çıktı. Bu da farklı bir yaklaşım. ABD’de 3.5 milyon kişinin aşılanması lazım ama şimdiye kadar sadece 1 milyon kişiye yetecek kadar aşı temin edilmiş. 23 Temmuz’da DSÖ, maymun çiçeği virüsünü uluslararası halk sağlığını tehdit eden bir enfeksiyon olarak ilan etti. Aslında dünyada orta derecede risk taşıyan ama Avrupa ülkeleri için yüksek risk taşıyan bir virüs bu. Maymun çiçeği virüsünün daha çok cinsel ilişkiyle bulaştığı ve bu nedenle cinsel yolla bulaşan hastalıklar arasında sınıflandırılması gerektiği ilan edildi. 

Covid-19 sebebiyle çocukluk çağı aşıları ihmal edildi

Covid-19 döneminde birçok çocukluk çağı aşısının rutin uygulanması kesintiye uğruyor. Bu gündeme gelmişti. Farklı nedenleri var: Hastaneler ve sağlık kurumları bütün çalışmalarını Covid-19’a yönlendirdi. Aileler Covid-19 bulaşır diye çocuklarını aşı merkezlerine götürmüyorlar. Çeşitli nedenlere bağlı aşılamalar aksayınca bazı önemli, aşıyla korunabilen enfeksiyon hastalıklarında artışlar olabileceğinden bahsedilmişti. Buna ait bulgular çıkmaya başladı. En çarpıcısı Zimbabwe’den geldi, 700’den fazla çocuk kızamık aşısı olmadığı için yaşamını yitirmiş. 

Covid-19’a baktığımızda, son 15 günde 434 binden fazla olgu saptandığını görüyoruz. Bu bizi şaşırtmasın ya da yanlış bir yorum yapmamıza yol açmasın çünkü test sayısı çok azaldı bütün dünyada. Bu nedenle 434 bin sayısı gerçeği yansıtmıyor. Son 28 günde ilk sırada hâlâ Japonya var. Türkiye bu sıralamada 17. sıraya düşmüş vaziyette, test yapmadığımız için saptayamıyoruz ve listede yerimiz gittikçe aşağılara iniyor. Hafta sonu İngiltere’den ilginç bir haber geldi ve İngiltere’de Covid-19 nedeniyle hastaneye yatışlarda yüzde 48’lik artış olduğu bildirildi. Bu çok önemli bir artış.

Ö.M.: Yarıya yakın yani? Çok acayip!

S.B.: 2022 yılında da en yüksek noktaya erişmiş durumda. Covid-19 hastalarına ayrılan yatakların doluluğu yüzde 37’ye varmış. British Medical Journal’da yayınlandı. ABD’de de “Çocukların aşılanması lazım” diyorlar, çünkü ABD’de pediatrik olgularda, çocuk vakalarında artış var. 

Airfinity’de yayımlanan habere göre gelişmekte olan ülkelerde aşı sıkıntısı yaşanıyor. Şu anda sayısal değerlere baktığımızda dünyada 9 milyar dozdan fazla aşı kullanılmış. Dünya nüfusunun yüzde 68’i en az bir doz aşıyla korunmuş. Özellikle Afrika ülkelerinde bu oran yüzde 23’e ancak erişebiliyor. Yani dört Afrikalıdan sadece biri aşılanmış ama bu Airfinity’de belirtilen değer ilginç. Şimdiye kadar kullanılmadan kaç aşının süresi doldu biliyor musunuz? 1.1 milyar doz aşı uygun bir şekilde kullanılamayacağı için imha edildi. Tarihi geçtiği için ya da farklı nedenlerle… Bu aşılar nasıl saklanmalı, bu aşılar nasıl kullanılmalı, nasıl uygulanmalı?, bunun eğitimi verilmeli.

Ö.M.: Dünya çapında bir skandal olduğunu söyleyebiliriz.

S.B.: Bir takım başarılar elde edildi, bir takım bilimsel adımlar atıldı bu pandemi sürecinde ama birçok yerde de önemli aksaklıklar, eksiklikler ortaya çıktı. Nitekim Lancet dergisinin Covid-19 komisyonu uzun bir rapor yayımlandı: Başlığı; “Covid-19 Pandemisinden İlerideki Salgınlarda Yararlanmak Üzere Çıkarılacak Dersler.” Bu raporda DSÖ de kısmen suçlanıyor. Bunun üzerine DSÖ, Lancet’e cevap veren bir rapor yayımladı. “Daha etkili olabilirdiniz, yaptırım gücünüz olmalıydı, ülkeleri daha iyi uyarmalıydınız” dedi Lancet. “Hükümetler şeffaf değildi, süreçleri iyi yönetemediler, ülkeler yeterince uyarılmadı.” deniyor Lancet’te. DSÖ’yü suçalayan ifadelerde bulunuyorlar ve DSÖ de kendisini koruyor. Lancet’te Carmen Piernas imzasıyla Ağustos 2022’de çıkmış bir yazıda, “Aşılanmak enfeksiyon riskini yüzde 44 arttırıyor” dendi. Şimdi baktığınız zaman Lancet bu yazıyı Ağustos’ta yayımlamış. Bugün açamıyorsunuz, geri çekmişler yazıyı. İnsanların kafasını karıştırıp aşı karşıtlarının eline bir koz olarak veriliyor bu tür haberler. O zaman neden yayımladınız? Bu da Lancet’e bir eleştiri olabilir. Carmen Piernas ve ekibi, Şubat ayında alınan kısıtlama kararlarının ne kadar zararlı olduğunu da anlatmış. “Aşılar immün sistemi zayıflatıyor, bu nedenle de immün sistem daha güçsüz kalıyor Covid-19’a karşı” diyorlar. 

Uzun soluklu Covid-19 nedir?

Şu anda Fransa’da yeni bir aşılama sürecine girildi, sonbahar aylarıyla birlikte bu rapel dozlar yapılacak. Bu arada Fransa sosyal medyada coşmuş durumda. Buna karşılık uzun soluklu Covid-19’dan Fransa’da sadece 2 milyon kişi etkilenmiş. Bu uzun soluklu Covid-19 nedir? 

Virüsün ortadan kalkmayıp ısrarla vücutta kalmasının uzun soluklu Covid-19’a yol açtığını söyleyenler var. Buna otoimmün mekanizmaların yani kendi vücudumuzun bazı bölgelerine karşı immün sistemimizin harekete geçmesinin sebep olduğunu söyleyenler var. Mikrobiyomun yani normal floramızda bulunan zararsız bakterilerin dengesindeki bozukluk sebep oluyor veya başka virüslerin reaktive olduğunu söyleyenler var.Çin’de karantinaya götürülen insanları taşıyan araç kaza yapıyor, 27 kişi öldü. Resmî haber ajansları sessiz kaldı ama sosyal medyada çok yankı uyandırdı bu haber. Bunlar sağlıklı kişiler, bulundukları bölgede Covid-19 çıkınca temaslı oldukları düşüncesiyle başka bir yere karantinaya alınmak için götürülüyorlar. Sabaha karşı 2:30’da olmuş kaza ama bu bölge aslında 02:00 ile 05:00 arasında otobüslere kapalıymış. Yani olmaması gereken bir saatte otobüs yolda. Otobüste camları açmak yasak, otobüsün durması yasak, havalandırma yasak. Peki neden insanlar bir bölgeden diğer bölgeye karantinaya götürülüyorlar? Yunyan bölgesinde 2020’den beri sadece 2 kişi Covid-19’dan hayatını yitirmiş. Bu çok sıkı önlemler Batı demokrasisine ters düşecek hareketler gibi görünüyor, bu tür eleştiriler de var ama baktığınız zaman sonuç olarak bir yerde yüzbinler ölüyor, diğer tarafta 2 kişi ölüyor. 

18 milyon nüfuslu Shenzhen’de bu hafta sonu kapanma karşıtı bir takım eylemler vardı. Özellikle karantina süresi çok uzun, aynı bina içinde gezinmek bile yasak. Bu tür sert önlemler var. Çünkü komünist partisinin kongresi yaklaşıyor, o kongreye girerken “Olgu sayımız çok az, büyük başarı elde ettik’ demek için herhalde. Aslında Covid-19 konusunda hükümetlerin yaklaşımlarını eleştiriyoruz. Ama toplum öyle düşünmüyor. Biraz önce bahsettiniz Brezilya’da Bolsanaro’nun aldığı yüksek oy oranından. Kendisinin Covid-19’a yönelik söylemleri de Trump gibi akıl dışıydı. 

Ö.M.: Bolsonaro döneminde, bitmek üzere olan Covid-19’dan ölen ve vaka sayısı rekorlar kırdı.

S.B.: Kendisinin aldığı yüzde 45 oyu nasıl açıklıyorsunuz? 

Özdeş Özbay: Uzun soluklu Covid-19 etkisi diyebilir miyiz? Belki de böyle bir etkisi vardır!

S.B.: Katılıyorum! Jama dergisinde bir yayın yapıldı. Geçtiğimiz kış gerçekleşen bir cerrahi kongresine hem online hem yüz yüze katılanlar arasında Covid-19’a yakalanma oranı incelenmiş. 135 kişi kongreye aşı olduklarını ispat etmek zorunluluğu ile katılmışlar. 546 kişi de sanal ortamda katılmış. Daha sonra kongre salonunda katılan 10 kişide sanal olarak katılanlar arasında da 2 kişide Covid-19 tespit edilmiş. Sonuçta bu farklılık istatistiksel olarak anlamlı değil. O zaman Covid-19’a karşı aşı olmuş kişiler arasında kongrelerin güvenli bir şekilde yüz yüze gerçekleşeceği, bunun mümkün olduğunu savunan bir yazı çıktı Jama’da. Yine Jama dergisinde farklı varyantların entübasyon süreleri yani hastalığı aldıktan sonra ne kadar sürede hastalık belirtileri çıkardıkları ve virüsü ne kadar süreyle yaydıkları gibi farklı klinik özellikleri kıyaslayan bir yayın çıktı. Yine Jama yayını Los Angeles’tan geliyor: Omikron dalgası sırasında hastaların, ki bunlar kan testlerinde seropozitif oldukları yani virüsle temas ettiklerini gösteren kişiler, yüzde 56’sı hastalığa yakalandıklarının farkında bile değiller. Belirtisiz bir şekilde seyrediyor ve etrafa bulaştırıyor. 

Covid-19’a karşı yeterli antikor oranı nedir? 

İlginç bir rapora değinmek istiyorum. “Acaba hangi antikor düzeyi bizi koruyor? Antikorlar ölçülmeli mi?” bu tartışmalar sürüyor. T hücrelerinin antikor yanıtı olmasa da bizi koruyabildiğini savunan, Kingstad ve arkadaşlarına ait bir yazı çıktı. T hücre, T lenfositi yanıtını uyaracak aşılar da çok etkili olacak. Çelişkili gibi görünen bir haber ya da tuhaf kaçacak bir haber. Atea, Adamis, Astrazeneca gibi çeşitli kuruluşların virüs ilaçları, antiviraller ürettikleri biliniyor. Bunların içinde Amerika’da kullanılan ve bizde de “Ah keşke olsa!” denilen rendesivir vardı. Rendesivir’i kullananlarda varyant oluştuğu saptandı. Şimdi “İlacı hastalığı iyileştirsin diye veriyorsunuz ama uzun süre bu ilacı kullananlarda yeni varyantlar ortaya çıkabilir” diye bir görüş var. Andreas Heyer ve arkadaşlarının çalışması Selreports Media’da yayımlandı. Eğer devamı gelirse ve başka çalışmalarla da bu bulgu doğrulanırsa bu önemli bir konu olabilir. 

Japon yetkililer bu Covid-19 aşısı konusunda kendilerinin herhangi bir şey bulamadığını, üretemediğini yani bilimsel olarak Fransızlar gibi biraz geri olduklarını düşünüyorlar. Bu tip aşı çalışmaları için 2 milyar dolarlık ek bir bütçe ayırdılar. 

“Evde bir kişide Covid-19 varsa ne yapmalıyım?” sorusu gündemde. Evde herhangi birinde Covid-19 varsa size bulaşma olasılığı yüzde 47’yimiş. Caroline Chen isimli serbest çalışan bir gazeteci tarafından uzunca bir yazı kaleme alındı. Çok çarpıcı, önümüzdeki günlerde üzerinde konuşacağız. Yazıda iki tane ilaçtan bahsediliyor. Biri parkinson diğeri de gut ilacı. İkisine de FDA tarafından onay verilmiş ama daha sonra bu ilaçların etkisiz ya da çok fazla yan etkilere sahip oldukları saptanmış. Diyor ki Caroline Chen, “İlaç firmaları FDA’nın aşı onay sürecindeki masraflarının yüzde 75’ini ilaç şirketleri karşılıyor.” Bu konu önümüzdeki programda biraz daha ayrıntılı konuşmamızı gerektirecek kadar önemli. Dünyada bir ilacın veya aşının FDA onaylı olması tek, en önemli kriter olarak kabul ediliyor. Ama FDA bağımsız bir kuruluş değil. FDA’nın bütçesinin, belirli harcamalarının yüzde 75’ini ilaç firmaları karşılıyormuş. Şimdi bu konuda ne kadar objektif kalabiliyor FDA? Bu tartışılmalı.

Ö.M.: Bunun kesinlikle yasak olması gerekir. Tam bir çıkar çatışması. 

Ö.Ö.: Amerika’da polis departmanları için de aynı şey söylenir. Şirketler sponsor gibi destek veriyormuş polis departmanlarına.

S.B.: Önümüzdeki programda Covid-19 döneminde olup bitenleri, farklı kurumları tartışıp son iki yılı değerlendirme olanağı bulacağımızı umuyorum.